Begüm Şahin
  23-06-2020 13:22:00

ACABA KARANTİNA…

Yine sıcak bir güne uyandık. Üstelik yapacak şeyler de bitti artık. Ne anlatacak bir hikaye, ne gidilecek bir yer kaldı. Karantinanın ve sıcağın içinde dönüp duruyoruz bir süredir. Belki akşamüstü masa tenisi oynamaya çıkarız Barış’la, ufak bir eğlence olmuş olur. Ama Muğla’da maske zorunluluğu olması canımı sıkıyor bu açıdan. Maskeyle masa tenisi oynayacak halimiz yok. Gizli gizli oynamak gibi bir çılgınlık yapmayacaksak, sanırım bugün bizim masa tenisi işi yatacak. Neyse ki gece Normal People’ı izleyeceğiz, ona seviniyorum, hoş bir dizi. Şimdilik sadece şu gündüzü atlatsam yeter.

Aslında evde yapabileceğim bir sürü şey var: piyano çalabilirim, boyama yapabilirim, pilates yapabilirim; ama sürekli tekrar eden bir rutinin içinde bulunca insan kendini, bunlardan hiçbirini yapmak istemiyor. Fazla bir şey hissedemiyor ve dış bir besleme gerekiyor tekrar harekete geçebilmesi için.

Acaba karantina ve bu kadar sıcak hava olmasaydı ne yapıyor olurduk şimdi? Belki İztuzu sahiline gidip uzun uzun yürürdük, sonra da sahilin cafesinde kitap okurduk. Belki arabaya atlar Köyceğiz’e giderdik, orada göl kenarında birer gündüz birası içip yanına da patates kroket ve soğan halkası söyleyerek kendimizi şımartırdık. Belki Dalyan’dan iyice uzaklaşıp yeni bir yere, mesela Kuşadası’na giderdik. Orada yorgunluktan bayılana kadar dolaşıp fotoğraf çekerdik, sonra da gözümüze kestirdiğimiz bir yerde türk kahvesi içip dinlenirdik. Bir sürü güzel şey olabilirdi; ama maalesef bunların hiçbirini yapamayacağımız bir gerçeklikteyiz.

Hava çok sıcak ama çok güneşli değil en azından, biraz bulutlu gibi bugün. Böyle üst üste güneşli günlerin ardından birden bulutlu hava gelince, canım siyah beyaz korku filmi çeker normalde ve partiye açık bir ruh hali içinde olurum. Mesela biri “sıcak çikolata yapalım” dese hemen yapacak enerjiyi bulurum ya da biri “bira mı içsek” dese, hemen içesim gelir. Ama bugün nedense hiç böyle değilim.

Hava güneşli bulutlu falan deyince aklıma geldi şimdi, lisedeyken müzik öğretmenimiz, bir derste bize Vivaldi’nin Four Seasons’ını dinletmişti. Sonra da hangi şarkının hangi mevsime ait olduğunu tahmin edin demişti. Ben, diğerlerinden daha durgun gibi olan şarkının kış mevsimini tarif ettiğini düşünmüştüm; ama meğersem o durgun ve yer yer sinirli şarkı yaz mevsimine aitmiş. Şaşırmıştım doğrusu. Hoca bu durumu, yaz mevsiminin sıcak ve yakıcı güneşinin bunaltıcılığı ile açıklamıştı. İlk bakışta bu açıklama mantıklı gibi gözükse de, yaz mevsiminde denize gitmek, yüzmek gibi zevkli şeyler de olduğu için tam içime sinmemişti. Hem zaten Vivaldi Venedik’te doğmuştu, orada yazlar buradakiler kadar sıcak bile değildi, neden yazı bu kadar durgun ve sıkıntılı bestelemişti Vivaldi? Ama şimdi bir karantina gününde Dalyan sıcağında eve hapsolunca, Vivaldi’nin Summer’ını daha iyi anlar oldum.

 

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI