KUZEYDEN BİR KENT-STOCKHOLM 2

Geçen yazımda Stokholm’ü tanıtmaya başlamıştım. Bu yazıda kaldığımız yerden devam edelim.

Kraliyet sarayı, barok tarzında inşa edilmiş ve büyük bir alan yayılmış. Kraliyet ailesinin konutu  sarayın hemen yanında olmasına rağmen, kraliyet ailesi şu an başka bir yerde yaşıyormuş. Askerlerin nöbet değişim törenine rastlamak da görsel bir şölen oldu. Nöbet değişiminde komutan yeni nöbet tutacak askerlere tek tek eşlik ediyor ve değişim sağlanıyor. Sarayın hemen yanındaki katedral Noel için özenle hazırlanmış. Noel gecesi yapılacak törende şarkı söyleyecek olan sanatçının provasına rastlamak, bize özel bir konseri dinlemek gibiydi. Kiliseleri gezmeyi severim. Katolik  ve Ortodoks kiliselerini gezmiştim. Bu sefer bir Kuzeyde bir Protestan kilisesini gezmiş oldum. Altın varak ağırlıklı süslemeleri saymazsak Katolik kiliselerine göre daha sade izlenimi edindim. Martin Luther’in yolundan gittikleri için olsa gerek, ikonalar yalın ve abartısız yapılmışlar.

Stockholm’de müzeler bazı günler ücretsiz gezilebiliyormuş. Hangi gün,  hangi müzenin ücretsiz olduğunu internetten öğrenmek mümkün. Akdeniz Medeniyetleri Müzesi Mısır, Kıbrıs, Roma Uygarlığına ait zengin bir koleksiyona sahip. Özellikle Kıbrıs’tan getirilen eserlerin zenginliği beni adeta büyüledi. Kıbrıs uygarlığına ait terracota heykeller, meslekler, günlük yaşam hakkında bilgi sahibi olmayı sağlıyor. Mısır bölümünü gezerken Kahire’de hiç mumya kalmamış diye düşündüm. Mısır uygarlığına ait mücevherler, kullanım eşyaları görülmeye değerdi.

Bahar ve yaz aylarında tekne ile gezmenin mümkün olduğu nehre, mevsim gereği ancak uzaktan bakabildik. Şehrin birçok yerinden kanallar geçiyor, adeta kanallar şehri.  Köprü, Gamla Stan’a girmeden köprüde fotoğraf çekme ritüelini yerine getirenlerle doluydu. Gamla Stan’daki dar sokaklar ancak bir atın geçebileceği genişlikteydi. Binaların yapımında kullanılan demirlerin uzun gelen uçları, sanki desen oluşturmak için yapılmış gibi duruyordu. Ancak işin aslı, dışa doğru uzayan demirleri kesemedikleri için bükmüşler.  Binaların çoğu 17.yüzyılda yapılmış. Elbette şimdi birçoğu bar veya hotel olarak kullanılıyor. Gamla Stan’daki Sundbergs Konditori kahve dükkanı, 1785 yılında açılmış ve o günden bu yana, kahve servisini aynı şekilde yapıyor. Girişte bir masanın üzerinde ortadaki imbikten yanında duran fincanlarla kahvenizi alıyorsunuz. İlk fincan için ücret ödüyorsunuz, sonrakiler ücretsiz. Kaç tane içebileceğiniz size kalmış elbette. Pastaların muhteşem görselliği hangisini yesem acaba diye sorduruyor.  Kral ve kraliçenin de kahve içmeye geldiği bir cafe. Bu nedenle duvarda kraliyet ailesinin tabloları bulunuyor.

Hötorgshallen yemek pazarı, dünyanın çeşitli ülkelerinden yemekleri ve malzemeleri bulabileceğiniz bir kapalı pazar yeri. İsterseniz restaurantlardan birinde yiyin, isterseniz malzemenizi alın pişirsinler yiyin. Hangi ülkeden neye ihtiyacınız varsa rahatlıkla bulabilirsiniz.

İsveç denince akla ilk gelen elbette İKEA. 10 bin metrekare kapalı alanı ile Stockholm’de her ihtiyacınızı bulabileceğiniz bir mağaza. Türkiye mağazalarında görmediğimiz birçok ürün var.

Ancak en beğendiğim 2.el ürünlerin satıldığı başka bir mağaza oldu. Tabii bunu arkadaşım sayesinde yapabildim. Her çeşit ürünü, komik denebilecek rakamlara alma şansınız var. Her tür ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.

Stockholm’de ulaşım metro ile rahatlıkla sağlanabiliyor. Kapsamlı metro ağı ile, şehrin her yerine ulaşabilirsiniz. Metroların girişinde panolarla hatlar ve bağlantılar gösteriliyor. Şehrin yabancısı bile olsanız nereye gideceğinizi biliyorsanız sorun yaşamazsınız.

Elbette Stockholm sadece anlattığım yerlerle sınırlı değil. Örneğin buzdan yapılmış bar için önceden rezervasyon yaptırılması gerekli. Aralık ayında gitmeyi açıkçası düşünemem. Yeteri kadar soğuk zaten. Temiz sokakları, parkları, kanalları, saygılı insanları, alışverişinizi kredi kartı ile yapabilmeniz… Daha sayılacak çok şey var. En kısa zamanda tekrar seyahat edebilmek dileğiyle…