Gülşen Yegen
  23-02-2021 22:04:00

KENDİ AYAKLARI ÜSTÜNDE DURMAK

Uzun yıllar önce tanışmışlardı. Yıllar sonra karşılaştıklarında dünyanın farklı

dönmeye başladığını fark etti. Günler artık onun için daha ışıltılı, güneş daha parlaktı.

Onun; Tanrının ömrünün kalan yarısında gönderdiği ödül olduğunu düşünüyordu.

Üstelik öyle bir ödüldü ki,  “işte buydu, daha iyisi, daha fazlası olmaz”dı. Zorluklar

vardı birlikte aşılacak. Sırlar vardı birlikte saklanacak. Hayat vardı birlikte yaşanacak.

Güzellikler vardı birlikte paylaşılacak. Bundan daha ötesi ne olabilirdi ki.

 

Aylar boyunca günler, geceler onu düşünmekle geçti. Her sabah “bugünde sesini

duyacağım” diyerek uyandı. Aylar boyunca, sesindeki sevinci duyduğunda

kanatlandı, uçtu, uçtu...

 

Hala koruduğu çocuk yüreğinde bayram sevinci oluştu. Bayramlık ayakkabılarıydı.

Yastığının başucuna koydu onu. Hep yastığının başucunda durdu, günler, aylar

boyunca. Dokunmaya kıyamadı, koklamaya doyamadı onu.

 

Söylediği her söz doğruydu, saf, pür, katışıksız sözlerdi. Hataları vardı elbette ama

kimin yoktu ki… Cesareti yoktu, farklısını düşünememişti.

 

Sevgi; yüreğinin kabarmasına, coşkun ırmaklar gibi akmasına neden oluyordu.

Ayakları kendi bedenini taşıyamayacak kadar yorgunken bile ona güzel sofralar

kurmak keyif veriyordu.

 

Yakın arkadaşlarından “Niye yapıyorsun bunları?” diyenler oldu. Onlara kızdı.

O her şeyi hak ediyordu, en iyisini, en güzelini, en değerlisini…

 

Onsuz geçecek bir yaşamı düşünemiyordu bile. Onsuz geçecek bir hayat anlamsız

ve yavandı. Onsuz geçecek saatler saçma, anlamsız, gereksizdi. Onsuz soluk

alamazdı ki. Hayatının devamı, onun varlığına bağlıydı. Onsuz olmayı düşünmek bile

canını acıtıyor, elleri tutmaz oluyordu.

 

Sonra bir gün fark etti ki, onuru yaralanmış. Şaşırdı, afalladı, ne yapacağını bilemedi.

Doğruldu, ayakları üstünde dimdik durdu. Diğer taraftan bakmaya başladı. Araştırdı,

gözlemledi, sordu, yanıtları buldu. Hangisi gerçek, hangisi doğru anlamaya çalıştı.

Buldukları, öğrendikleri acıttı, incitti, yaraladı.

 

Bir süre sonra öğrendiklerini onunla paylaştı, anlattı. Ancak o, söylenenleri kabul

etmedi. Savunmak için suçladı. Öyle sözler söyledi ki, güneş pırıltısını yitirdi, gün

geceye döndü. Öğrendiklerine rağmen yanında kalmaya devam etti.

 

Bir gün kendine en tehlikeli soruyu; “Ne işim var burada, niye buradayım” ?

Gitti, çantasını aldı, onun evinin anahtarını portmantoya koydu. “Gün olur alır başımı

giderim” şarkısını mırıldanarak kapıyı çekip gitti

.

Şimdi biliyor ki o olmadan da yaşam anlamlı. O olmadan da hayat güzel, hayat

anlamlı, hayat özel. Hayat onunla güzeldi, onsuz da güzel. Önemli olan şey kendi

ayakları üstünde durabilmek, kendine yetebilmek.

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI