Jan Paçal
  Güncelleme: 29-02-2020 22:16:00   29-02-2020 21:10:00

KALPSİZLİK KRİZİ

Kriz içinde bir dünyada yaşıyoruz. Herkes kendine bir kriz beğenme lüksüne sahip değil artık. Bütün krizler tepemizde, içimizde, kemiriyor dünyayı, hızla eritiyor...

Kriz  senaryosunda başı savaşlar ve salgınlar çekiyor. Başrollerde ise kalpsizlik krizi geçirmiş kuklalar oynuyor. Senaryonun tabanında ise geri zekalı bir çoğunluk ayakta tutuyor tüm pisliği. Bir salgınla bir günde milyonlarca insan ölüyor, bir bomba ile koskoca bir tabur ortadan kalkıyor. Göç yollarında ölen binlerce çocuk...Her gerçeğin üstü yalanlarla örtülüyor.

En ağırından en hafifine milim milim atılmış kör düğümlerle örülmüş şahsiyetsizlik gömleği içine milyonlarca kalpsizi sığdırıyor. Yaşanan tüm krizlerini kalpsizlik krizi içine alıyor. Hepsinin çıktığı rahim olarak işaretleniyor.

Kalp krizi geçiren dostlarınız arkadaşlarınız vardır mutlaka. Onlarla biraz zaman geçirme şansınızda olmuş ise ölüme yaklaşmış olmanın sendromlarını, bu durumun kazandırdığı ve yok ettiği değerleri de gözlemlemişsinizdir. Çoğunluğu daha hümanist daha sevecen bir insan haline gelirken tezatlarını da minimal ölçüde görmek mümkün.

Peki ya kalpsizlik krizi?

Kalpsizlik krizi geçirenler oldu mu çevrenizde? Sadece benim değil hepimizin çevresi kalpsizlik krizi geçirenler ile dolup taşıyor. Yakın çevrenize bakmadan önce medya kanallarında karşımıza çıkıyor bu hastalar. Kalpsizlik krizi ve arkasından gelen karanlık öylesine işlemiş ki ruhlarına insanlık insanlığını bile sorgulayamıyor.

"Nefsinin isteklerini hep ön planda tutup her istediğini yapan insanlar"... Bu tanım biraz tanıdık geldi mi?  Bu insanlar kaç hayatı söndürdü, kaç yaşamı (sadece insan değil) sona erdirdi, kaç dünyayı yaşanılmaz hale getirdi? 

Dünyayı yaşanmaz hale getiren kalpsizlik krizi geçiren bu insanlar değil mi?

Kalpsizlik krizi geçirenleri sadece diktatörler ve benzerleri olarak hayal etmeyi bırakıp çevremize bakarsak. Sokakta düşen bir insanı yerden kaldırmayanın da, kediyi köpeği tekmeleyenin de aynı hasta olduğunu görürüz.

Suya sabuna dokunmamayı öğrenmiş insanlar da bu hastalık katmanındadır kanımca. "Kendini düşün", "Kendinden başka kimseyi umursama", "Hayatını yaşa..." zihniyeti inançları olmuş duyarsızlar da maalesef "görmüyor, duymuyor, bilmiyor" gibi yaparak ne yapıyorlar? Geçirdikleri kalpsizlik krizi içinde debelenip duruyorlar...

Bu kriz ilk önce vicdan duygusuna saldırıyor; Çünkü vicdan ortadan kalkarsa neler olmaz?.. İnsanı kötülük yaptığı zaman kınayan tek duygu olan vicdan. Vicdan ortadan kalkınca sorgulanacak kötülükte kalmaz ortada.

Kaskatı kesilmiş kalplerin sahipleri sadece kendi gibileri ile mi mutlu olur? Mutluluk ve huzur kavramı onlar için nasıl gelişmiştir?

Diğer yandan kalpsizlik krizini hafif atlatmışlar, pasifler nasıldır? Onlara dokunmayan yılan bin yaşayacakken, bu yılan onları sarar sarmalar ve taş kalpliler kervanına katar.

Kendince iyi olduğunu sananlar, taşın altına elini koymayanlar da kalpsizlik krizi geçirmek üzere değil midir? Zalimin zulmüne sessiz kalarak zalimleşmek yolu böyle açılmaz mı?

Gerçek şudur; "Gözler kör olmaz, kulaklar da sağır" göğsümüzde taşıdığımız kalp sağırlaşır kör olur. Kalp gözü kapanır, kalbin kulakları duymaz olur.

Dünyayı kendinden ibaret bilenler, kimsenin derdi ile dertlenmeyenlerin hastalığı kalpsizlik. Kalpsizlik tüm bunların yanında insanları aç gözlü yapıp cimrileştirirken zalimleştirmiyor mu?.

Nefsimizin isteklerini ilahlaştırdıkça, kaskatı kesilen kalplerimiz daha kimlere acı verecek kim bilir?

Hepimizin çok iyi bildiği gibi ne adamlığın mektebi vardır nede insanlığın. İnsan doğmamıza rağmen insanlığı sonradan kazanıyoruz veya insanlık vasfına bir tülü nail olamıyoruz.

Ve bu kalpsizlere verilen mevki ve makamlar...

Kalplerimiz yanıyor....



 



 

 

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI