Özlem Neşe Beydili
  14-12-2019 19:36:00

SANAL, GERÇEKLER VE SANAT

Sanatın hayatımızdaki önemi hakkında ahkam kesmek haddim değildir.  Ama yinede kısaca değinmek istiyorum, kendi gözlemlerime dayanarak.

Avrupa’nın 70li yıllarının başındaki birçok yetiştirme yurtları ve okullarında öğretmenlik yapan neslin 68 kuşağı olması, bir çoğumuzun büyük şansıydı.. Bugün birçok olayı farklı açılardan görebilmeyi, farklı düşüncelere açık olabilmeyi, sorgulamayı bu insanlara borçluyuz.  Sadece bilgi ufkumuzu genişletmekle kalmayıp, bize geniş düşünmeyi, hayal kurmayı, kendi vizyonumuzu yaratıp açmayı öğretirken, sınıflarımızdaki oturuş ve duruşumuzdan çok, söylem ve fikirlerimizle ilgilenmeleri,  “Şşşt, buraya bak. Sana diyorum!” gibi hitap şekillerinden kaçınarak ismimizle hitap etmeleri, ve isteklerini rica ile dile getirmeleri bize toplumun, kendi hakları olan bireyleri olduğumuzu hep hatırlatırdı.  Asla üstümüzdeki giysiyle yargılanmadık, kategorize edilmedik. Ve biz bu bilinç ve özgüven ile büyüdük.  Özellikle sanatsal aktivitelere yöneltildik, müzik, kitap, resim ve elişine gibi. Çoğumuzun ne müzik, ne resim kabiliyeti vardı. Elişi ise bir kağıt israfıydı sanki. Ama bütün bu sabır ve çabalara  değecek eserler de çıkaranlarımız oldu. Belki de bu arkadaşlarımız, bugün hatırı sayılır ressam, müzisyen, tasarımcı ve yazarların arasında kendi haklı yerlerini almışlardır.

70li yılların ortalarına doğru  Çanakkale’de bulunan bir kasaba okuluna  geçmem, yukarda gördüğüm eğitimimi bir süreliğine sekteye uğratmıştı.  Alışma döneminden sonra  ben de o meşhur kızılcık sopasından aldım nasibimi. Aykırı, farklı düşüncelere yer yoktu. Öğretmen, topu topu iki odası olan okulun tek otoritesiydi ve onun dediği  tek  doğru kabul edilir, tartışılmazdı. Ödevimiz bol bol ezberdi ve sıra ile tahtaya geçer, hazır ol durumunda ezberleyebildiklerimizi sayardık. Ezberi en iyi olan, okulun en çalışkanı sayılırdı. Kızılcık sopası  merakları köreltirken, ben, soru sormayan, sorgulamayan,  olanı kabullenen, itiraz etmeyen, bilgisi sadece ezberden  oluşan çocuklarla birlikte koca bir altı ay geçirip Avrupa’ya döndüm.  Usta-Çırak eğitiminden uzaklara…

Bugün ise oğlunu Türkiyede okutmaya çalışan bir anneyim. Ve çocuğum benim kadar şanslı değil. Taşınmalar nedeniyle birçok okul değiştirmek zorunda kaldı oğlum. Ancak gördüm ki çoğu okullarda  30 sene evvelki anlayış hala sürmekte.  Hele şu sınav sistemi, çocuklara bir şey öğretmekten çok, ezber mecburiyeti getiriyor. Hangi soruda hangi şıkkı karalayacaklarını ezberliyor çocuklar. Her gün 70 soru çözmekten abandone olmuş zihinlere rastlıyoruz. Tabii sonra gelsin facebook, internet, msn, twitter, sanal oyunlar vs. Almanya’nın, “Yaratıcılığı engelliyor” diye sıcak bakmadığı internet ortamı,  bir mecburiyet gibi benliğimizi sarmış; bizi ve çocuklarımızı, kendi fikirlerimizi üretemeden, baskın olan ortak fikirlere yöneltip, sürü bilincini aşılıyor. En vahimi ise sanal oyunlar. Alışkanlık derecesinde kilitlenip kaldıkları oyunlar onları yaşadıkları ortamdan söküp almakla kalmıyor; zihinlerini de fikir üretemeyecek derecede atıl duruma da getiriyor.  Oyunlarda  edindikleri başarıları, sanki gerçek hayatlarında edinmişler gibi gururlanırken,  gerçek hayatlarındaki yenilgiler gençleri daha çok umutsuzluğa düşürüyor. Ve daha çok sanal aleme tutunmaya başlıyorlar. Biz yetişkinler bir süre sonra “Yeter!” diyebilecek güçte olabiliriz. Fakat çocuklarımız henüz o bilinçte değiller henüz. 

Okullardaki Usta-Çırak ve ezber anlayışından çıkarabilsek çocuklarımızı, Sanatla vizyonlarını açabilsek, fikirlerine özgürlük verebilsek, onlara birey olduklarını gösterebilsek, işte o zaman toplumca çağ atlarız. İşte Sanat konusuna buradan girmeyi düşünüyorum. Sanat’ın dünyada hatırı sayılır bir yeri olduğunu kimse inkar edemez. Bir başka ülkeyi sanatçısıyla anarız. Mesela İspanya deyince akla Salvador Dali, Pablo Picasso gelir. Pablo Picasso aramızdan ayrılalı yıllar oluyor, ama hala turizmden her yıl ülkesine milyonlar kazandırmaya devam ediyor. Fransa,  Paul Gauguin, Pierre Auguste Renoir,  Almanya, Johann Sebastian Bach,, Goethe, Schiller, Brecht  ve onlar gibi pek çok Ressamı, Yazarı, Bestekarı ile anılır.

Bırakalım bütün çocuklarımız resim, heykel yapsın. Evet %97 bir şeye benzemeyecektir,  ama %2’si Türkiye çapında, ve sadece bir-iki tanesi dünya çapında bir eser yaratsa, ülkemizin dünyada  bambaşka bir saygıyla anılmasına neden olacaklardır. Onları sanata teşvik edin. Belki pek azı hayatlarında sanatçı sıfatını taşıyabilecek, lakin sanatla bir şekilde iç içe büyüyen çocuklarımızın hepsi sanatın kendilerine kazandırdığı estetik ve özgüven duygusunun faydasını bütün yaşamları boyunca göreceklerdir. Onların yaşayacakları evler daha bakımlı, daha güzel olacaktır. Estetik bilinci her meslek alanına ilham kaynağı olacaktır. Müteahhitler daha sanatsal yapılar yapacak, yollar daha temiz ve bakımlı olacak, şehir ışıkları daha güzel bir Türkiye’yi aydınlatacaktır.  Işıklı yarınlar için.

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI