gaziantep escort
14-03-2020 16:09:29 Son Güncelleme: 14-03-2020 21:13:29

ANLAMI YANLIŞ YERLERDE ARAMAK

"Bir yanda verili yasalar, öte yanda bunu ister istemez kendi düşünsel, inançsal oluşumunun penceresinden değerlendirecek yargıçlar ama bir de varılan hükümlerle geleceği ölümle yaşam arasında yön değiştirecek olan sıradan insanlar…”
ANLAMI YANLIŞ YERLERDE ARAMAK

1. Yehova’nın Şahitleri [ben Yehova Şahitleri diyeceğim] enteresan bir dini grup. Birçok bakımdan. Hristiyanlar, Kutsal Kitap yorumlarından ve bazı uygulamalarından dolayı onları Hristiyan kabul etmiyor; Yahudiler ise Yehova adını ağızlara sakız ettikleri için onlara kızıyor. Çünkü Exodus kitabında şöyle buyrulur:
"“Tanrın Yahve’nin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü Yahve, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır.” (Mısırdan Çıkış, 20:7)"
2. Bir internet siteleri var Yehova Şahitleri’nin. Ayrıca, Ian McEwan’ın Çocuk Yasası romanında da bahsi geçen Gözcü Kulesi adlı bir dergileri var. Oraya bakayım dedim, ilk dikkatimi çeken çok beynelmilel bir hava verilmiş olması. Söz gelimi, sevdiğiniz birinin ölüme yürüdüğü son günlerde neler yapmanız gerektiği üzerine bir yazıda kullanılan görsellerde, yazıda Derya ve Vedat isimleri kullanılmış olmasına rağmen, çekik gözlü bir uzak Asyalı kadın ve bir Batılı beyaz erkek kullanılmış. Ayrıca İsa tasvirleri ve temsilleri de hoşuma gitti, [İsa’nın sarı saçlım mavi gözlüm havasındaki uydurma tasvirlerinin aksine] olması gerektiği gibi: İsa esmer, kara sakallı, kavruk.

3. On dokuzuncu asrın ortalarında Yeni Dünya’da ortaya çıkmış olan bu dini grup hakkında çok şey söylenebilir. Söz gelimi, İsa’dan sonraki birinci yüzyıl uygulamalarını kendilerine ideal olarak belirlemiş olmaları, bir yarım [doktora terk] dinler tarihçisi olarak çok hoşuma gitti benim. Ayrıca askere gitmemeleri, ellerine silah almamaları mükemmel. Ve fakat konumuz Yehova Şahitleri değil, Çocuk Yasası.

4. Yehova Şahitleri’nin Çocuk Yasası’yla alakasına gelelim: Kan naklinin reddedilme meselesi. Kanımca, bu cemaatin yumuşak karnı da bu mesele ve kendi sitelerinde çok tutarlı ve mantıklı olmayan gerekçelerle bu bağnazlıklarını savunmaya çalışmışlar. Bunun dışındaki en kötü yanları şu ki sigara içmiyorlarmış. Bu durum bazılarımız için Yehova Şahitleri cemaatine katılmayı imkansız kılıyor. Bu yasağı yeniden değerlendirmelerini tavsiye ederim.

5. İnternet sitelerindeki kan nakliyle ilgili tartışmalara ve soru-cevaplara baktıktan sonra [merak ederseniz buradan bakabilirsiniz], Çocuk Yasası’nda söz konusu bölümlerin zayıf kaldığını düşündüm.

Romanın kahramanlarından Adam Henry’nin ve ailesinin kan naklini reddetmeleri üzerine açılan davada ve sonrasında, “Yüksek Divan Aile Hukuku Dairesi’nin en başarılı ve ünlü hâkimlerinden” Sayın Leydi Fiona Maye ile Adam Henry’nin ilk temaslarında bu mesele çok hızlı geçilmiş ve eksik bırakılmış gibi geldi bana. Tartışma uzatılabilir, argümanlar daha uzun tartışılabilirdi. Yoksa romandaki dava kararlarında da denildiği üzere “dini inanışlara saygı” gereği mi Ian McEwan bu meseleyi çok kurcalamak istemedi? Bilmiyoruz.

6. Murat Gümrükçüoğlu, Çocuk Yasası’yla ilgili yazısında, çok isabetli bir biçimde, romanı hukuk kurumunun bir eleştirisi olarak da okumayı öneriyordu:
“Çocuk Yasası, İngiltere’de 1989 yılında yürürlüğe giren bir yasanın (the Children Act), uygulamalarında yaşanan (hukuki, ahlaki, dinsel) tartışmaları, açmazları; yaşam hakkı, dinsel inançlar, seküler yasalar, özel yaşamın dokunulmazlığı, bireyin refahı, insan hakları gibi birbiriyle kaçınılmaz olarak kesişen, bazen de çelişen düzlemlerde ele alıyor. Bir yanda verili yasalar, öte yanda bunu ister istemez kendi düşünsel, inançsal oluşumunun penceresinden değerlendirecek yargıçlar ama bir de varılan hükümlerle geleceği ölümle yaşam arasında yön değiştirecek olan sıradan insanlar…”
. Aç Parantez. Romanın içindeki karar metinleri, Adam Henry’nin Fiona’ya yazdığı mektuplar ve şiirler de oldukça başarılı. Kapa parantez.

8. Yargıç Fiona ile Adam Henry arasındaki öpüşme hadisesini, romanın yapısı ve kurgusu içinde, çok yerinde ve ayarında bulmuştum. Nitekim Ian McEwan bir mülakatta şöyle buyurmuş:

“Yehova’nın Şahitleriyle ilgili, yargıç arkadaşım Alan Ward’ın baktığı bir dava beni çok etkilemişti. Bir akşam bir konserde birlikteyken bana olayı anlatmıştı: Bir gün nöbetçi hakimken çok acil bir karar vermesi gerekmiş. Çocuğun acilen kan nakline ihtiyacı varmış. Arkadaşım çocuğun yattığı hastane odasına gitmiş, yatağının kenarına oturmuş ve onunla bir saat geçirmiş. Çocukla konuşmuş ve romanda ilham aldığım bu gerçek olayda çocuğun futbol tutkusu sohbetin konusu olmuş. Bu hikaye aklımdan çıkmadı. Romanda, hakim ve çocuk arasında daha sıkı dokunmuş ve duygusal bir şeyler geçsin istedim. Bu sebeple hakimi kadın yaptım. Aralarında arzuya benzer bir şey oldu böylece: Kaybolmuş bir çocuğun farkına varılması; hatta hiç konuşulmayan, söze dökülmeyen belli belirsiz bir erotik dokunuş. Bu dokunuşu, Fiona’nın evliliğinde yaşadığı dram ile çocuksuzluğuna dair geç kalınmış bir pişmanlığın paralelliği harekete geçirsin istedim.”

9. Ve fakat erotizme çok yakışan bu belli belirsiz öpücük, çocuğun [Adam Henry’nin] Yahuda öpücüğü olur bir bakıma. Çünkü bu küçük temas ve akabinde reddediliş, çocuğu kendi ölümüne götürür. İsmet Özel, Fiona adına konuşmuş sanki:

“Yahudi değilsem bile
bende Yahudalık da mı yok-
Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?”

10. Evvelce Bruno Schulz’un bir mektubunda ve Meltem Gürle’nin bir denemesinde karşımıza çıkan “Der Erlkönig” baladı, Çocuk Yasası’nda da karşımıza çıktı:

“Fiona başıyla onu işaret edince Mark Berner ayağa kalktı. Tamamen dazlak, iri yarı bir adamdı, ama narin ayaklarıyla -rivayete göre otuz sekiz numara- gizli gizli alay edilirdi. Ses tok ve düzgün bir tenordu; ikisinin en muhteşem performansı, geçen yıl Goethe tutkunu bir hukuk lordunun emekliye ayrılışı onuruna Gray’s Inn’de düzenlenen yemek davetinde seslendirdikleri Schubert’in ‘Der Erlkönig’iydi.” (Çocuk Yasası, s. 50)

Goethe’nin söz konusu baladını, Erlkönig’i, Meltem Gürle’den bir alıntıyla anlatalım:

“Goethe burada, kucağında hasta çocuğuyla at sırtında ormandan geçen bir babayı anlatır. Adam atını dörtnala sürer çünkü gecenin bir yarısında ateşler içinde yanan çocuğunu eve yetiştirmeye çalışmaktadır. Çocuk ise yüksek ateş yüzünden sanrılar içindedir ve Erlkönig denen gulyabaninin kendisiyle konuştuğuna inanmaktadır. Babanın, çocuğun ve bir ölüm meleği olduğu belli olan Erlkönig’in seslerinin birbirine karışmasıyla ilerleyen şiirin sonlarına doğru hava iyice ağırlaşır. Çocuğun korkusu yavaş yavaş okuyucuya da sirayet eder. Ancak oğlan ne kadar, ‘Baba, babacığım! Duymuyor musun?’ diye seslense de, babası onu anlamayacak ve gerçek sandığı şeylerin aslında yaprakların hışırtısı, sisin hareketi, gölgelerin oyunu olduğunu söyleyerek çocuğu yatıştırmaya çalışacaktır. Şiirin sonunda baba ve oğul ormandan çıkarlar. Ancak Erlkönig söylediğini yapmış, çocuğu babasının kucağından zorla çekip alarak kendi dünyasının karanlığına katmıştır.” (Kırmızı Kazak, s. 31-32)

Çocuk Yasası’nda da ölür çocuk. Önce Adam Henry’yi kendi dininden bile koruyan Yüksek Yargıç Fiona, sonraları onu Erlkönig’in, bir bakıma katı dinsel kuralların [bir bakıma ölümün] ellerine bırakır. Tıpkı baladdaki çocuğun babasını inandıramayışı gibi, Adam Henry’nin yardım çığlıkları Fiona’ya ulaşamaz. Oysa çocuk, yaşama tutunmak istemiştir ve bunu şiirle, müzikle ve aşkla yapmaya heveslidir de. Ne hukuk ne de dinin başarabileceği bir şeydir bu.

Ezcümle, Adam Henry ölür, baladdaki son burada da karşımıza çıkar. Oysa, Ian McEwan’ın sözleriyle bitirelim, öyle olmayabilirdi:

“Fiona sorumluluğunun mahkeme duvarlarıyla sınırlı olduğunu zannetmişti. Nasıl öyle olabilirdi ki? Adam onu arayıp bulmuştu, istediği şey herkesin istediği, doğaötesinin değil serbest fikirli insanların verebileceği şeydi. Anlam.”

Onur Çalı
parsomenfanzin

YUKARI