gaziantep escort
02-02-2020 23:26:48 Son Güncelleme: 30-07-2020 15:56:48

ÖTE DÜNYALARIN DİLLERİNİ TASARLAMAK

Dilbilim alanı bizlere dillerin dinamiklerini anlatır ve bu konuda evrensel genellemelere varmaya çalışır.
ÖTE DÜNYALARIN DİLLERİNİ TASARLAMAK

Fantastik veya bilimkurgu edebiyatıyla ilgilenen herkes yeni bir dil yaratmayı düşünmüştür veya bu işin nasıl yapıldığını merak etmiştir. Bir dilci gözüyle size baştan aşağı yepyeni bir dilin nasıl tasarlanabileceğini anlatacağım. Bunu yaparken de roman türünde dil tasarlamanın işlevini hikâye katmanından karakter inşasına kadar geniş bir yelpazede tartışacağım.

Bu analizin öncesinde yapay diller hakkında biraz bilgi edinelim.

Dilbilim alanı bizlere dillerin dinamiklerini anlatır ve bu konuda evrensel genellemelere varmaya çalışır. Ferdinand de Saussure’e (Culler, 1986) kadar dilbilimciler, dilleri tarihsel bir bakış açısıyla analiz ederdi. Saussure ve sonrasında ise dili olduğu gibi, ait olduğu zaman dilimine veya belirli bir zaman aralığına göre çalışıyoruz. Yirminci yüzyıl ise diğer bilim dallarında olduğu gibi dilbilim içinde görkemli bir inşa sürecini müjdelemişti. Özellikle Prag ve Londra Ekolleri sayesinde fonetik ve fonoloji nispeten gelişmiş alanlardı. Chomsky’nin (Chomsky, 2002) akıl almaz katkılarıyla Sentaks ancak 1950’li yıllarda bizlere evrensel bir sözdizim kuramı sunabildi. Aynı dönemden günümüze söylem çözümlemesinden Edimbilime (Pragmatics), Toplumdilbilimden (Sociolinguistics) Ruhdilbilime (Psycholinguistics) uzanan geniş bir alanda dilbilim, modern paradigmalarını ve araştırma metodolojisini pekiştirdi. Tüm bu temel dilbilim alanlarını disiplinler arası bir yaklaşımla kullanan ilginç bir araştırma alanı da yapay dil çalışmalarıdır.

Öncelikle bu alandaki temel araştırma alanlarına bakalım: Yapay dil, kurgusal dil, icat edilmiş dil, yapılandırılmış dil ve planlanmış dil gibi anahtar kelimeler, doğal olmayan dillerin araştırma alanını ifade ederken kullanılıyor. Bu yazıda yapay dil ifadesini kullanacağım çünkü doğal olanın zıt anlamı olan yapay kelimesi daha kapsayıcı duruyor. Araştırmacılar yapay dilleri iki temel başlıkta sınıflıyorlar. Bu sınıflamanın ilki öncül dillerdir (a priori languages); başka hiçbir dile öykünmeden ve hiçbir dilin özelliklerini barındırmadan, tamamen baştan tasarlanan dilller bu sınıfa giriyor. Ithkuil, Kotava ve Lâaden dilleri bu türe örnek verilebilir. Haliyle kurgu diller de bu sınıfa girer. Tolkien’in Orta Dünya evreni için yarattığı diller veya Star Trek’in meşhur Klingon dili de öncül dillerdir. Sınıflamanın diğer türü ise soncul dillerdir (a posteriori languages). Var olan dillerin belirli özelliklerini alarak inşa edilen yapay dillerin tümü bu sınıfta ele alınır. Basit İngilizce, Globalce (Globish), Paralel İngilizce, Esperanto ve Glosa gibi diller ilk akla gelen örneklerdir.

Gördüğünüz üzere bu dillerin bazıları edebiyat eserlerinde estetik ve kültürel unsurlar olarak önümüze çıkarken diğerleri çağın veya çeşitli dönemlerin küresel ihtiyaçları düşünülerek tasarlanmıştır. Daha fazlası için yazının sonundaki “Literatürden Öneriler” başlığına bakabilirsiniz. Bu yazıda edebi türler için, bilhassa roman için yapay dil tasarlama konusunu ele alacağım.

Bir roman tasarlıyorsunuz. Acaba nasıl bir hikâye anlatacaksınız? Bizim gezegenimizde mi geçiyor? Belki de sonunda Dünya dışı varlıklar Kızılay Meydanı’na inecekler. Öyle ya, hep Times Meydanı’na inecek halleri yok. Kim bilir, uzak ve soğuk araştırma laboratuvarlarının birinde ışık hızını kat be kat aşabilen bir cihaz geliştirmişlerdir ve bu cihaz insanları saniyeler içinde başka gezegenlere ışınlayabiliyordur. Sonuçta ya uzaylılar Kızılay’a geldi veya biz onların ayağına gittik ve karşılıklı arz-ı endam ettik. Bir sorun var: Nasıl iletişim kuracağız? Sığ filmlerin klasik çözümü gerçekten çok sıkıcı ve romana derinlik kazandırmak yerine çalışmanızı bir bataklığa çevirmenize sebep olabilir: “Siz dünyalıların dillerini öğrenmek çok kolay!”

Gördüğünüz üzere fantastik ve bilimkurgu türleri için yeni bir dil inşa etmenin romanın edebi kalitesine katkısı su götürmez. Öncelikle yabancı bir medeniyetin bizim dillerimizi rahatça konuşuyor olmaları veya bizim onların dillerini şak diye öğrenmemiz, zaten her an inandırıcılık sınavıyla test edilen bilimkurgunun başını ciddi belaya sokuyor. Yabancılar kendi dillerini konuşur; bu, onları yabancı yapan ana etmenlerden bir tanesidir. Roman için yeni bir dil tasarlamanın ikinci katkısı ise derin ve köklü bir tarihi olan yabancılar yaratma fırsatıdır. Bu konuda çokça örnek vereceğim. Dil tasarlarken beraberinde kültürü de düşünmelisiniz; tıpkı araba tasarlarken motorunu da düşünmenin elzem olması gibi. Üçüncü katkıyı ise hikâye ve karakter gelişimi anlamında görüyoruz. Kurgu bir dil yaratmak, hikâyenizin gelişimine de katkı sağlayacaktır; okur, ona tanıttığınız yeni dilin bazı ifade veya söz kalıplarını öğrendikçe romanınızın derinlerine daha rahat inebilecek ve bu dilleri kullanan karakterlerle empati kurabilecektir. Aynı zamanda romanda hemen açıklamak istemediğiniz birçok sürprizi yabancı dillerle bir süreliğine gizli tutabilirsiniz. Yine de böyle bir şeyi baharat gibi kullanmanızı öneririm; çok dökerseniz tüm lezzeti öldürürsünüz. Yeni bir evren yaratmak peşinde olan bir yazarın bu evrenin dillerini pas geçmesi, gördüğünüz üzere pek de akıllıca değildir. Pekâlâ yeni bir dil tasarlamanın bilimsel bir yöntemi var mıdır?

Dilin Sistematik Katmanları

Bu soruyu yanıtlayabilmek için dilin bilimsel katmanlarını bilmek gerekiyor. Dilbilimin temel alanlarını mikro ve makro dilbilim olarak ikiye böleriz. Mikro dilbilim seslerden (Fonoloji) başlayarak dilin iletişimsel olarak kullanımına (Edimbilim) uzanan bir yelpazede dilin evrensel mekaniklerini çalışır. Makro dilbilim boyutunda ise kimi araştırmacıların “tireli dilbilim” dediği alanlar vardır; Toplum-dilbilim, Sinir-dilbilim, Ruh-dilbilim, vesaire. Dilinizi geliştirirken ağırlıkla mikro dilbilim katmanlarını düşüneceksiniz. Tek tek analiz edelim.

Kurgu dilinizin fonetik özellikleri nelerdir? Hangi fonimler (phoneme) yoğunlukta kullanılıyor? Mesela glotal (boğazda üretilen) sesler var mı? Sesler, üşümüşçesine konuşulan Rusçaya mı benziyor yoksa sıcaktan rahatlamış ve gevşemiş Miami İngilizcesini mi andırıyor? Bu soruların yanıtı, romanınızda bu dilleri kimin konuşacağıyla ilintilidir. Tolkien’in Elfçesini düşünün; tıpkı Elfler gibi derin, huzurlu ve naif bir dildir. İnsanı rahatsız eden acayip sesleri, glotal vurgulamaları duymazsınız. Oysa Mordor lisanı öyle midir? Bu dil ait olduğu kara toprakların tüm özelliklerini fonetik seviyede bize hissettirir ve bu lisanı duyduğumuz an içimize Sauron’un kötülüğünün gölgesi düşüverir.

Fonoloji katmanı üzerine iyi düşünmek ve çalışmak gerekiyor. Bunu yapmanın en iyi yolu yeni dilinizde yazdığınız ifadeleri sesli bir biçimde okumaktır. Belirli kurallar zaman içinde oluşmalı; örneğin /e/ ve /a/ sesi bir araya geldiğinde /a/ sesi sessiz okunur, /h/ sesi cümle başında kullanılmaz veya /t/ ve /d/ sesleri aynı ses ortamı içinde kullanılamaz (complementary distribution). Belki de ‘i’ ve ‘e’ harfleri aynı fonim olan /i/ ile temsil ediliyordur. Burada dikkat etmeniz gereken nokta seslerin ve harflerin tamamen farklı katmanlara dair olmasıdır. Harfler sesleri temsil ederler fakat bırakın diller arası bir genellemeyi, bir dil içinde bile ses-harf ilişkisini kapsayıcı bir biçimde kurallara oturtmak oldukça meşakkatlidir. Bana kalırsa bu tür bir fonetik inşa sürecini zamana bırakmak, önce anlam seviyesinde metinler üreterek ses kurallarına küçük yaratıcılık seanslarıyla ulaşmak gerekir. Yukarıdaki örneklere benzer sesletim kuralları yazmanız, bağlam ve destekleyici bir uyaran yokken, çok da kolay değil.

Fonoloji katmanından sonra kelime katmanına çıkabiliriz. Artık Morfolojinin alanındayız. Bu düzeyde artık en küçük anlamlı birimimiz fonim değil, morfimdir. Yaratacağınız dilin kelime yapısını çok iyi bilmeniz gerekiyor çünkü dilbilgisi kurallarını ne kadar sıkı çalışırsanız çalışın, dil yaratırken asıl çalışmanız gereken yapı taşı morfolojik özelliklerdir. Ne de olsa dilbilgisi kuralları sınırlıdır. Ayrıca doğal dillerden bildiğimiz üzere kelime (lexeme) bir dilin gücünü, ifade çeşitliliğini, sesletimini ve söz çeşitliliğini belirler. Kelime tasarlarken bilmeniz gereken birçok şey var; morfim türleri (bağlı/serbest morfinler ve dönüştürücü/etkileyici morfinler), fakat ben size işinizi çok kolaylaştıracak olan affixation kurallarından bahsedeceğim. Evet, İngilizce dersinden hatırladığınız prefix, suffix ve İngilizce dersinde işlemediğiniz infix yapılarını ele alalım. Diliniz ön ekli mi son ekli bir dil mi olacak? Belki de ikisi de ve ayrıca infix de kullanacaksınız; yani kelime içine de ek pekâlâ alabilir. Bu ön-ek, son-ek, iç-ek türlerini iyi çalışmalısınız, yoksa yarattığınız dil okur açısından rastgele sıralanmış harfler dizini gibi görünür.

Fonolojik ve morfolojik özelliklerden sonra Sentaks seviyesiyle ilgilenmeniz gerekecek. Kısaca “kelime sıralaması” diyebileceğimiz Sentaks (sözdizim) dilbilgisinden biraz daha fazlasına ve ötesine dairdir. Bu ifadeyi açalım: Dilinizin temel yapısı nedir? Dünya dilleri ile kıyasladığınızda hangi dil ailesine yakındır? İngilizce gibi Hint-Avrupa özellikleri mi gösteriyor? Yani “a/n, the” gibi artikeller var mı veya “in, on, at” gibi preposizyonlar kullanılıyor mu? İçerik kelimelerini bir arada tutan işlev yapıları özerk kelimeler gibi mi yazılıyor yoksa cümle içindeki isimlere ve fiillere entegre mi oluyorlar? Tüm bunlar hangi söz dizim usulüyle gerçekleşiyor? İngilizce ve Türkçe yazılan aşağıdaki iki ifadeyi inceleyelim. Sözdizimi açısından Türkçe bir cümleyi aynaya tutarsanız önünüze İngilizce sentaksı çıkar, fakat iş bununla da bitmiyor. İçerik ve işlev kelimeleri tamamen farklı kullanılıyor:

– Tamir ettirmediğim için arabamı kullanamıyorum.

– I cannot ride my car as I did not have it fixed.

Türkçe, kipli eylemi her zaman en sona atma eğilimindedir çünkü bu dilde kurallı tümce böyle yazılır. Bir yapan (özne), bu işten etkilenen (bir tür nesne) ve işin doğasını anlatan bir eylem, basit tümcenin özüdür. İngilizcede ise özne, yüklem ve nesne sıralamasıyla karşılaşırız. Bu yapısal farklılık dışında, sadece yüklemler bile bu iki dilin birbirine ölesiye yabancı olduğunu gösterir:

-kullan -a -mı -yor -um

-ride -cannot, -0, -I (me, myself)

Türkçe son ekli bir dildir ve neredeyse tüm işlev kelimelerini son-ek (suffix) olarak içerik kelimelerine entegre ederek yapılanır; tipik eklemeli dil özellikleri gösterir. İngilizce ise bükümlü dil grubuna girer. Bu farkı yüklem dışında da cümlenin diğer yapı taşlarında görebilirsiniz. Şu örneğe bakınız:

-et- tir -e -me- di -ğ -im

-not have it fix -ed

Uzun uzadıya yapı analizi yapmam bu yazının akıcılığını bozar. Özetle Türkçede “ettiremediğim” sözü için İngilizcede birkaç kelime kullanmamız gerekiyor. Bu unsurlar bir dilin diğerinden daha iyi veya kötü olduğu gibi yanlış kanılar oluşturmamalıdır. Bu diller farklı dil ailelerinin özelliklerini göstermektedirler, hepsi bu. Diğer bir deyişle Türkçe size Nazım Hikmet kalitesinde şiir üretme derinliği sunabilir, İngilizce size Shakespeare seviyesinde soneler yazma olanağı sağlar; dilin tanıdığı imkânlar anlamında hiçbir engel bulunmuyor.

Siz de yeni dilinizin dilbilgisi yapısını düşünürken bu sebeple öncelikle sentaktik özelliklerinden başlamalısınız. Belki de önce şu soruyu sormak gerekiyor: “Yaratacağım dil, sentaktik yapısı ve dilbilgisi kuralları açısından herhangi bir dünya diline benzeyecek mi?” Belki de Hint-Avrupa ve Ural-Altay dil ailelerini karıştırarak hibrit bir sentaks oluşturacaksınız; diliniz hem bükümlü hem de son-ekli olacaktır. Aslında bu, günümüzde birçok dilin birbiriyle etkileşimi sonucunda, en azından morfolojik seviyede meydana gelmiştir. Akla ilk gelen dilimizi derinden etkilemiş olan Farsçadır. Türkçede kelimeler ön-ek almazlar ve eğer ön-ek almış bir kelimeyle karşılaşırsanız bunun sorumlusu, Arapça ile birlikte çoğunlukla Farsçadır:

-Biçare                        bi- çare

-Nahoş                        na- hoş

-Sarhoş            sar(ser)- hoş

Dillerin etkileşimi kaçınılmazdır. Ne var ki iki farklı dil ailesinin birbirini etkilemesi ağırlıkla fonoloji ve morfoloji seviyesinde olur. Farsça veya Arapça Türkçeyi ne kadar etkilerse etkilesin Türkçenin sentaktik yapısına kolay kolay giremez; bin yılı aşkın bir kültürel etkileşime rağmen Arapçanın da Farsçanın da Türkçenin dilbilgisi seviyesini radikal bir biçimde etkileyemediğini görüyoruz. Bu bir tesadüf mü? Elbette hayır. İşte bu noktada sizin yaratacağınız hibrit dilin önemli bir özelliğine varmış oluyoruz. Aynı anda hem eklemeli hem de bükümlü bir dil yaratacaksanız, her iki dili sadece fonoloji ve morfoloji seviyesinde değil, sentaktik seviyede de harmanlamalısınız. Kim bilir biraz cesaretle bir iki adım daha atar ve tek heceli diller (Ayrımlı Diller) grubundan da biraz tuz-biber katabilirsiniz. Çinceyi, kimi Himalaya ve Afrika dillerini ve Avrupa’da Bask dilini bu grupta inceliyoruz. İşte bu düzeyde yapacağınız bir harmanlama, sentaktik seviyede orijinal bir dili oluşturmanızı sağlayabilir ve tasarladığınız söz varlığını ustaca birbirine bağlamanızı kolaylaştırır. Gördüğünüz üzere yoğun bir yaratıcılık sürecinin yanı sıra biraz dilbilim literatürü taramakta fayda var. Neyse ki son yıllarda Türkçeye çok kıymetli kaynaklar çevrildi ve Türk dilbilimciler bu konularda güzel kaynaklara imza attılar. Bunlardan birkaçını “Literatürden Öneriler” bölümünde bulabilirsiniz.

Dilbiliminin araştırma çemberlerinde seslerden yapıya doğru ilerliyoruz ve sırada Semantik ve Pragmatik var; sırasıyla Anlambilim ve Edimbilim. Bu iki araştırma alanını öncelikle doğru tanımlamak gerekiyor. Anlambilim dilde kelime ve tümce seviyesinde sözlük anlamını çalışır. Bir iki modern anlam kuramını ve yaklaşımı saymazsak Anlambilim alanındaki tüm analizler, dili kullanandan ve bağlamdan bağımsız olarak yapılır. Kelimelerin anlamının oluşması, anlam türleri, anlamın bilişsel tasnifi, vesaire. Edimbilim de anlamı çalışır fakat Edimbilim kullanımdaki dili ve iletişimsel anlamı inceler. İnsanlar dili farklı resmiyet seviyelerinde nasıl kullanır, söz eylemler nasıl oluşturulur, ima ve dolaylı anlam nasıl yaratılır, iletişimsel dinamiklerin doğası nasıl işler? Edimbilim dili kullanan ve bağlam açısından incelerken hem Anlambilim alanına göndermeler yapar hem de birkaç tireli dilbilim disiplinine atıfta bulunur. Dolayısıyla Toplumdilbilim ve Anlambilim’in ortak paydasında yapılan araştırmalar Edimbilim’in de kapsamına girer.

Yaratacağınız dilin romanınıza sağlayabileceği edebi katkıları bu aşamada inceleyeceğiz. Yeni dilinizde selamlaşma ve vedalaşma gibi temel ifadeler nelerdir? Varsa eğer kutsal sözler veya dua söylemleri (dilek tutmak, iyilik ve sağlık istemek, birini anmak, dini atıflarda bulunmak) veya küfür kalıpları nelerdir ve bunlar hangi durumlarda tekrar ederek kullanılıyor? Bu husus çok önemlidir çünkü dillerin temel özelliği, kullandığımız günlük ifadelerin büyük bir kısmının hazır kalıplardan oluşmasıdır. Kecskes (2000) bunlara “duruma bağlı ifadeler veya önceden inşa edilmiş kalıplar” der. Bu kalıplar günlük dil kullanımının büyük bir kısmını oluşturur. O halde Anlambilim ve Edimbilim katmanını çalışacaksak oluşturduğumuz kelimelerin belirlediğimiz sentaktik kurallar çerçevesinde nasıl bir araya geleceğini, temel kalıp ifadelerin neler olacağını belirlemek durumundayız. Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Elfçe’de bu örnekleri sıklıkla görürüz:

Selamlaşma

– Mae govannen.                                            Hoş geldin.

– Êl síla erin lû e-govaned vîn.                       Buluşma anımızda bir yıldız parlıyor.

– Gi suilon!                                                     Seni selamlıyorum.

Vedalaşma

No veren.                                                       Kendine iyi bak.

Novaer.                                                          İyi ol.

Galu.                                                              Bol şans.

Hakaret

Nin gwerianneg.                                            Bana ihanet ettin.

Dôl gîn lost.                                                   Aptal. Salak. (Birebir: Kafan boş.)

Pe-channas!                                                   Geri zekâlı!

Söz varlığının kalıp ifadelerle belirli durumlarda (bağlamlarda) nasıl kullanılacağını belirlerken iletişimsel işlevlerden yola çıkmak işinizi kolaylaştıracaktır. Tanışma, vedalaşma, öneride bulunma, teklif etme, dua etme, özür dileme, reddetme, küfür etme gibi temel iletişimsel işlevlerin altına bu kalıpları yazabilirsiniz. Bu sayede günlük konuşmanın Edimbilimsel boyutlarını inşa etmeye başlarsınız. Bu çalışma size dilin ve bu dili konuşan topluluğun kültürünü de oluşturmak konusunda büyük bir alan açacaktır. Yazarın oluşturduğu evrene dair açıklama niteliğinde sayfalarca betimlemeler yapması romanın dramatik aksiyonunu yok ettiğin biliyoruz. Ursula Le Guin (Walsh ve Le Guin, 1995) birçok konuşmasında genç yazarları bu konuda uyarır. Zaten yeni bir evren yaratmaktasındır ve diğer kurgu türlerine göre daha fazla karakter, daha fazla olay ve yabancı nesne kullanıyorsun. Yepyeni bir evrenin tüm inşasını yaparken dramatik aksiyonu; yani hikâyenin akışını, karakterlerin gelişimini, okurun günlük yaşamından ve dünya bilgisinden romana taşıyamayacağı onlarca fantastik tarihsel unsuru tasarlıyorsun. Tüm bunları yaparken de yarattığın dünyayı uzun uzadıya betimleme tuzağına düşmemek için kurgu dilin kültürel unsurlarına tutunmak oldukça akıllıcadır. Yukarıda Tolkien’in Elfçesinden verdiğim örneklerdeki temel ifadelerin Türkçeye veya diğer dünya dillerine birebir çevirisinin çoğunlukla saçma bir anlam verdiğine dikkat ediniz. Siz herhangi bir dilde “Buluştuğumuz için mutluyum,” anlamında “Buluşma anımızda bir yıldız parlıyor.” denildiğini duydunuz mu? Şimdi Anlambilim ve Edimbilim arasındaki farka bakarak yaratacağınız dilin hem romanın estetiğine hem de karakterlerin gerçekliğine nasıl hizmet edebileceğini inceleyelim.

Êl síla erin lû e-govaned vîn

Anlambilim (Birebir çeviri): -Buluşma anımızda bir yıldız parlıyor.

Edimbilim (İşlevsel çeviri): (Selamlaşma, iltifat, mutluluk ifadesi): -Buluştuğumuz için mutluyum. -Sizinle buluşmak ne büyük mutluluk.

Gördüğünüz gibi yaratılan kurgu dilde işlevsel ifadelerin o dile özgün olması büyük bir önem ifade ediyor. Bu işlev repertuarını da yaratırken bir yandan dile ait kültürel özellikleri tasarlıyorsunuz. Güzel olan ise bunları betimlemek yerine dramatik aksiyon içinde gösterebiliyorsunuz. David Cameron’un Avatar filminde konuşulan Na’vi dilinde de Edimbilim ve Anlambilim açısından çok güzel bir örnek var:

– Oel ngati kame.

Anlambilim (birebir): Seni görüyorum.

Edimbilim (İşlev: selamlaşma): Merhaba.

(İşlev: duygusal yakınlık ifadesi): Seni anlıyorum. Seni içimde hissediyorum.

Bu tür küçük yaratıcılık oyunları, tasarladığınız evrenin iç tutarlılığını ve gerçekçiliğini de pekiştirecektir. Kültürel boyutta ise romanınıza bolca alt hikâye eklemenize olanak tanıyacaktır. Kelimelerin etimolojisiyle ilgili küçük bilgiler, günlük ifadelerin ve söz kalıplarının anlamlarına dair bilgilerle alt hikâyeler yaratmak romanınıza zenginlik ve derinlik katacaktır. Bunların örneğini, Döngü Üçlemesi için tasarladığım Himerill diline dair bölümde ele alacağım.

Tüm sistematik katmanları masa başında tamamlayabilirsiniz fakat bir boyut var ki yardım almadan yapmanız epeyce zor olabilir. Alfabe ne olacak? Yarattığınız fonetik seslerin sistematiği hangi harflerle temsil edilecek? Bu noktada iki tercihiniz var. Ya Latin alfabelerini harmanlayarak ortaya yeni bir alfabe çıkaracaksınız (Türkçe ve İngilizce alfabeleri harmanlamak gibi) ya da yeni bir alfabe tasarlayacaksınız; bunun için iyi bir grafiker olmanız/bulmanız ve kullanılan tüm alfabe/sembol sistemlerini çok iyi taramış ve özümsemiş olmanız gerekiyor. Döngü Üçlemesi’ni yazarken bu konuya epeyce kafa yordum ve sonuçta yeni alfabelere ihtiyacım olmadığını fark ettim. Yepyeni alfabeler tasarlamanın okur açısından yarattığım dillerin içindeki düzeni görmesini ve roman akışında ifadeleri okumasını zorlaştıracağını düşündüm. Ayrıca romanda Himerill dili dışında epeyce emek verdiğim Maddalm dili ve bir iki başka dil de vardı. Tüm bu dillerin her birine orijinal alfabeler tasarlamak, romanı yazma amacımın dışında kalıyordu; yine de uzun vadede bu çalışmaları en azından Himerill dili için yapmayı planlıyorum.

Seslerden kelimelere, kelimelerden yapıya, yapıdan anlama ve iletişimsel unsurlara uzanan bu yolculuğun fantastik ve bilim kurgu türünde yazılan romanların estetik değerine birçok katkı sağladığını ifade ettim. Bu katkıları hikâye gelişimi, kültür oluşturma, karakter inşası, alt hikâyeler oluşturabilme, romana tarihsel bir derinlik kazandırma ve genel anlamıyla bir evren yaratmayı pekiştirme boyutlarıyla özetleyebilirim. Tüm bu anlattığım dilbilim ve kültür çalışmalarını çok yakın zamanda yayımlanacak olan Döngü Üçlemesi (yayınevi sürpriz olsun) üzerinden örneklerle anlatacağım.

Döngü Üçlemesi Dilleri

Döngü Üçlemesi’ni sırayısla ‘Göklerden Gelen Umut’, ‘Kutlu Kanatlar Altında’ ve ‘Yuvada Yeşeren Yaşam’ isimli romanlardan oluşuyor. İlk roman 142 bin kelime ve son iki roman 95 bin kelime civarındadır. Roman, 2177 yılından başlayarak 24 bin yıl süren epik bir hikâyeyi anlatıyor. Bu zaman dilimi içinde de 1 milyon 250 bin yıllık bir başka hikâyeyi detaylarıyla işliyor ve 200 milyon yıl öncesinden günümüze gelen bir diğer hikâyeyi Döngü’nün ana hikâyesi içinde harmanlıyor. Vicdani farkındalığını eyleme dökme tercihi ile yüzleşen insanların umut ve umutsuzluk, korku ve sevgi, ölüm ile yaşam arasında yaptıkları tercihlerin insanoğlunun geleceğini nasıl şekillendireceğini tartışan Döngü Üçlemesi, özünde insanın sınırlarına ulaşmaya çalışıyor. Üçleme insan anlamak, kapsamını belirlemek ve anlatmak için tasarlandı. Döngü Üçlemesi’ne eşlik eden iki roman daha var. Bizi aynı evrenin başına götüren ‘Evrenin Eşiğinde’ isimli romanda birkaç yeni karakterle tanışıyoruz. Evrenin Eşiğinde romanının karakterleri ile Döngü Üçlemesi’nin karakterleri, döngü evreninin son romanı olan ‘Denge’de buluşuyorlar. Evrenin Eşiğinde yayımlanmak için sırasını beklerken, 2020 yılının başı itibariyle Denge’nin yazımı devam ediyor.

Döngü evreninin en detaylı çalışılmış kurgu dili Leshrinlerin konuştuğu Himerill dilidir. Bir homo sapiens türü olan Leshrinlerin insanlardan fizyolojik anlamda bazı farklılıkları olsa da çıkarabildikleri sesler (fonetik) ve kullandıkları dillerin bilişsel özellikleri anlamında dünya insanlarıyla benzeşmektedirler. Leshrinlerin bu özelliği Himerill dilini tasarlarken bana büyük bir avantaj sağladı. Ne de olsa hiç görmediğimiz ve biyolojik özellikleri bakımından insanlardan çok farklı olan bir tür değillerdi; yani çenelerinden sarkan kemiksi uzantılarla tıkırdayarak iletişim kurmuyorlardı. Ayrıca dil aileleri bakımından da avantajlı sayılabilecek karakteristikleri olmalıydı. Fakat bir hususu çok iyi düşünmek gerekiyordu. Dünya insanları 5 bin 5 yüz yıllık bir yazılı tarihe sahip. Oysa Leshrinlerin en az 1 milyon 250 bin yıllık bir yazılı tarihi var. Leum yıldız sisteminin Lana gezegeninde ortaya çıkan Leshrinler sonradan bir sebeple aynı yıldız sistemindeki (romanda okumak gerekir) Leum Leshrin gezegenine de taşınırlar. Yaşanabilirlik seviyesi olarak Dünya’dan çok daha verimli olan Leum Lana gezegeninde tüm klanları birleştirerek bir refah dönemi (22,000 Dünya yılı) başlatan Dubirin Hanedanlığı, gezegenin başına gelen korkunç bir felaketin arifesindeyken yönetimi ve o yönetimi temsil eden Lirm asasını gezegenin ikinci büyük ailesi olan Foud Hanedanlığına teslim eder. Sonrası ise yarım milyon yıl süren savaşlar, ölümler, esaret ve göz yaşıyla geçer.

Şimdi bizler için epeyce uzun olan bu zaman dilimini dilbilimci olarak analiz edelim. Milyarlarca Leshrin, Benna medeniyetinin esareti altında Leum Lana ve Leum Leshrin gezegeninde esaret altında yaşamaktadır. Bu durum, yüzlerce farklı dil konuşan Leshrinlerin dil tercihlerini ve kültürlerini nasıl etkiler? Aralarındaki kültürel, dini ve toplumsal farklılıkların bir anlamı kalır mı? Leum Lana gezegeninde Dubirin Hanedanı’nın yaşadığı Gindehin Sarayı’nın önüne iniveren Benna orduları İmparator Rudinh Foud ile iletişim kurmak için ister istemez Gindehin’de konuşulan Himerill dilini öğrendi ve aynı şekilde bu coğrafyada (Anhedephataram bölgesi, Dubirin-Dor şehri) Himerill dilini konuşan Leshrinler de göklerden gelen düşmanlarının dillerinden etkilenmiş olmalıydı. Fakat Bennalar, bir tür olarak insanlardan çok farklıydı ve çıkarabildikleri seslerin büyük bir kısmı homo sapiens için uygun değildi.

O halde şöyle bir genellemeye varabiliriz; topyekûn köleleştirilen bir gezegen dolusu Leshrin, toplumsal sınıflarını yitirmişti. Aralarındaki farkların hiçbir anlamı kalmamıştı. Bennalarla konuşabilmek için eski Himerill dilini konuşabilmeleri bekleniyordu. Esaretin ilk gününden birkaç yüz bin yıl geçtikten sonra Leum Lana ve Leum Leshrin gezegenlerinde köleliğe devam eden Leshrinler, artık yeni adı ‘ortak Himerill dili’ olan ve Himerill dilinin bir diyalekti olan ortak lisanı konuşuyordu. Diğer dillerin büyük bir kısmı ölmüş, belki birkaç bin kelime dağarcıklarını ortak Himerill diline aktarmışlardı.

Ortak Himerill dilini tasarlarken romanın bu sosyolojik ve tarihsel gerçekliğinden yararlandım. O halde şimdi dilbilimcinin ölümcül sorusunu sorabiliriz: Ortak bir lisanın ne kadarı eski Himerill dilidir ne kadarı diğer dillerin sentaksından ve morfolojik özelliklerinden faydalanmıştır? Bu soruyu yanıtlayabilmek için dünya dillerine döndüm ve aynı soruyu İngilizce ekseninde dünya dilleri için sordum. Günümüzde 7 bin 100 civarında yaşayan dil var, fakat gelin birkaç bin yıl ileriye gidelim. İngilizcenin varlığını koruduğunu fakat Çinceden sentaktik ve söz varlığı anlamında oldukça etkileneceğini var sayalım. Mesela 5150 yılında dünyamızda hâlâ 7 bin küsur dil konuşuluyor olacak mı? Hiç sanmıyorum. Latin alfabesi dışında başka bir alfabe öne çıkacak mı? Yine hiç sanmıyorum. O halde şöyle bir genellemeye varmak oldukça sağlamcı olur: uzak gelecekte İngilizcenin temsil ettiği dil ailesiyle Çincenin temsil ettiği dil ailelerinin yeni bir hibrit dil yaratması olasıdır. Bu dil ağırlıkla İngilizcenin sentaktik yapısını ve alfabesini benimserken Çincenin söz varlığından ve kültürel yapısından ciddi anlamda etkilenecektir. Elbette bu yaptığımız kurgusal bir tahmin; kim bilir Çince yerine dünyanın gözde dili Portekizce olur. İnternetin dil hazinesi ve bilim literatürü açısından dünyanın İngilizceden vaz geçebilmesi için küresel bir kıyamet gerekir ve böyle bir kıyameti ön görürseniz canınız hangi dili isterse onu öne çıkarabilirsiniz. Burada önemli olan iki dil ailesinin sentaktik özelliklerini karıştırarak ortaya yeni bir dil çıkarmaktır; ne yarattığınız ve neden öyle yarattığınız sizin tercihiniz, sizin tualiniz ve sizin resminizle ilgilidir.

Himerill dilini tasarlarken bu akıl yürütme oyunlarını oynayarak Hint-Avrupa ve Ural-Altay dil ailelerinin temel kurallarını harmanladım. Himerill dilinde Almanca veya Fransızcada olduğu gibi artikelleri ve preposizyonları da görebilirsiniz, Türkçenin özünü oluşturan son-eklilik unsurlarını da tespit edebilirsiniz. Öte yandan fonolojik anlamda boğazdan gelen (glotal) sesleri kullanmadan, soğuk ve donuk bir atmosfer yaratabilecek sert seslerden ve geçişlerden sakınarak Leshrinlerin kültürel kimliğine uygun bir sesletim yaratmaya çalıştım. Yazdığım her cümleyi defalarca söyleyerek fonolojik çapakları temizledim. Biraz örnek:

Serra sien!

Anlambilim (birebir çeviri): Seninle biriz.

Edimbilim (İşlevsel çeviri): Merhaba. Selamlar. Hoş geldin. Görüşmek üzere.

Gördüğünüz gibi Serra sien ifadesi kültürel bir bilgi yüklenmiştir; seninle biriz ve bütünüz. Fakat iletişimsel bir ifade olarak selamlaşma ve vedalaşmada kullanılıyor. Biraz İtalyanların ‘Prego’ ifadesi gibi, birden çok işleve sahip.

Rine ellia lin Leiharm.

Anlambilim (birebir çeviri): Sevginin (birlik, sonsuz zekâ, döngü, farkındalık) ışığıyla kal.

Edimbilim (İşlevsel çeviri): (Vedalaşma) Sevgiyle kal.

(İyi dilekte bulunma): Her şey gönlünce/gönlümüzce olsun.

Tamamen Leshrin kültürüne ait olan Leiharm kavramı, romanda ayrıntılarıyla işleniyor. Dünya dillerinde tek bir kelime karşılığı yoktur. Sevgi, zekâ, vicdan, farkındalık, birlik, teklik ve sonsuz döngü anlamında bir kelimedir. Leshrin medeniyeti bu kelimeyi, evreni oluşturan temel ahlaki yasaların çerçevesini belirlemek için kullanır ve görüldüğü üzere, romanda selamlaşma anlamında kullanılan ifadelerde geçen bu kelime zamanla okurun gözünde Leshrinlerin tarihi ve kültürü hakkında önemli bilgiler vermeye başlar. Bu ifadeyi incelerseniz ağırlıkla Hint-Avrupa dil ailesinin özelliklerini görürsünüz. “Rine ellia lin Leiharm.” ifadesinde Leiharm dışındaki tüm kelimelerin yapısal bir işlevi olduğu göze çarpar ve bunun en büyük ispatı Leiharm kelimesinin hiçbir ek almamış olmasıdır. Mesela bu durum Türkçe için hiç de alışıldık değil: “Sevginin ışığıyla kalınız.” Gördüğünüz üzere Türkçe kelimelere kıyafet girdirmeden duramaz.

Himerill dilinin Ural-Altay dil ailesinin de özelliklerini gösterdiğine dair bir örnek verelim ve sonra buradan Edimbilimsel ve kültürel katmanlara geçelim. Aklıma ilk gelen örnek Surughérm’dir. Bu kelimeyi inceleyelim:

Surugh (Eski Himerill:) Evren, Uzay

Surughérm (Ortak Himerill Dili, Çoğul, İsim): Evren, Uzay

Surughérmatsa (Kişi sıfatı): Evrenselci

Surughérmatsadaq (İsim): Evrenselcilik veya evrensellik olarak çevrilebilir. Toplumsal bilincin bireysel bakış açısından daha önemli olduğu, bireye duyulan saygının önemine rağmen bireyin toplumsal bilincini öne çıkararak topluma dönük ve toplum için tutum ve davranışlar sergileme ihtiyacı duyduğu bir düşünsel seviyedir.

Döngü Üçlemesi’nde Evrenselcilik aynı zamanda Leshrinlerin geride bıraktığı tarihi bir dönemin de ismidir. 50.000 yıl süren bu dönem, Rudinh Foud’un, Samanyolu Gökadası’nı bir arada tutan karadeliğin yakınındaki bir yapay gezegende bulunan Yüceler Meclisi’yle (Rulqurum ea Leih’cieen) temasa geçmesiyle son bulur. Gördüğünüz üzere bu kelime morfolojik yapısı itibariyle Türkçe veya Fince gibi davranmaktadır, fakat öte yandan romanın hikâyesinde de önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla geliştirdiğiniz dil sayesinde yarattığınız evrene dair kuru kuruya betimlemeler yapma tuzağından da kurtulmuş olursunuz. Yapacağınız iş basit; Leshrinlerin Evrenselcilik esaslarını duvarda okuyan dünyalı kahraman, Surughérmatsadaq kelimesini telaffuz edemez ve ona yardım eden Leshrin hikâyeyi kısaca anlatır (lütfen kısaca) ve bu sayede dramatik aksiyon akar gider. Son olarak madem Yüceler Meclisi’nden bahsettim, her iki dil ailesinin özelliklerini barındıran Himerill öbeğini de inceleyip bitirelim. Bu öbek, Türkçe gibi tamlayan/tamlanan eklerine sahipken sentaktik katmanda İngilizce gibi işlemektedir:

Rulqurum ea Leih’cieen: Yücelerin Meclisi, Yüceler Meclisi

Rulqur (İsim): Meclis

Rulqur -um: Meclis –i

ea: Belirli tanımlık (the)

Leih (Sıfat): Yüce

Leih’cie (Adlaşmış sıfat): Yüceler

Leih’cieen: Yücelerin

Gördüğünüz üzere kurgu dil, yarattığınız yeni kültürün inşasını da kolaylaştırıyor ve bir yandan da size bir anlatıcı olarak büyük bir hareket alanı tanıyor. Yarattığınız dilin bir süre sonra romanınızdaki gezegenleri, medeniyetleri ve karakterleri sizinle birlikte geliştirmeye ve düzenlemeye başladığına şahit olacaksınız. Ortaya binlerce yeni kelime atmanıza gerek yok. Geliştireceğiniz üç yüz civarında yeni kelimeyle ilk aşamada büyük bir yol kat edebilirsiniz. Sonra zaten o ilginç duygu içinizi kaplamaya başlar: Yeni bir kelime daha yazarsınız ve “Dur bir saniye, bu kelime Himerill dilinde olamaz!” dersiniz. İşte o aşamada yarattığınız dilin kendi kimliği oluşmaya başlamış demektir. Umarım Döngü Üçlemesi’nde karşılaşacağınız Himerill, Maddalm ve diğer ufak tefek dillerin yapılarını ve armonisini beğenirsiniz.

 

Rine ellia lin Leiharm! (Sevginin ışığıyla kalınız.)

 

Yazan: Prof. Dr. Kemal Sinan Özmen (Gazi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Eğitimi ABD)

Literatürden Öneriler:

Adams, M. (2011). From Elvish to Klingon: exploring invented languages. Oxford University Press.

Aksan, D. (1977). Her yönüyle dil (Vol. 1). Türk Dil Kurumu Yayınları.

Cain, S. (2006). Encyclopedia of fictional and fantastic languages. Greenwood Publishing Group.

Destruel, M. (2016). Reality in Fantasy: linguistic analysis of fictional languages (Doctoral dissertation, Boston College).

Fromkin, V., Rodman, R., & Hyams, N. (2018). An introduction to language. Cengage Learning.

Harrison, M. A. (1978). Introduction to formal language theory. Addison-Wesley Longman Publishing Co., Inc.

Kerimoğlu, C. (2014). Genel dilbilime giriş. Ankara: Pegem Akademi.

Kıran, Z., & Kıran, A. (2006). Dilbilime giriş. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 321-322.

Lyons, J., & Kocaman, A. (1983). Kuramsal dilbilime giriş. Türk Dil Kurumu Yayınları.

Rowe, B. M., & Levine, D. P. (2015). A concise introduction to linguistics. Routledge.

Referanslar:

Culler, J. D. (1986). Ferdinand de Saussure. Cornell University Press.

Chomsky, N. (2002). Syntactic structures. Walter de Gruyter.

Kecskes, I. (2000). A cognitive-pragmatic approach to situation-bound utterances. Journal of pragmatics, 32(5), 605-625.

Walsh, W., & Le Guin, U. (1995). I am a woman writer; I am a western writer: an interview with Ursula Le Guin. Kenyon Review, 192-205.

 

bilimkurgukulubu

YUKARI