gaziantep escort
14-03-2020 22:58:02 Son Güncelleme: 15-03-2020 18:13:02

‘ROMAN’IN SERÜVENİNDE TEFRİKANIN YERİ’

“Diğer yazılara zarar verilmeksizin, gazeteden ayrılan bu parçalar sırasıyla kesilip biriktirilse isteğe bağlı olarak kitap haline getirilebilir.” Şinasi, Tercüman-ı Ahval, 22 Ekim 1860
‘ROMAN’IN SERÜVENİNDE TEFRİKANIN YERİ’

Sair muharrerâta halel verilmeksizin, gazeteden şu parçanın kesilip ayrılması mümkün olduğu için, terâküm edenleri sırasıyla bi’t-tertib murad olunduğu halde bir kitap şekline konulur.”

“Diğer yazılara zarar verilmeksizin, gazeteden ayrılan bu parçalar sırasıyla kesilip biriktirilse isteğe bağlı olarak kitap haline getirilebilir.”

Şinasi, Tercüman-ı Ahval, 22 Ekim 1860

Tefrika geleneği olmasaydı “roman”ın başından başka türlü bir serüven mi geçerdi?

Tefrika: Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi. (Güncel Türkçe Sözlük)

Roman türünün gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri, sadece Türk edebiyatında değil dünya edebiyatında da tefrika romanlar olmuştur. Tefrika romanlar, bir yandan gazete satışlarına katkıda bulunurken bir yandan da önemli bir “roman okur” kitlesi oluşturmuştur. Ne var ki 19. yüzyılın ortalarında büyümeye başlayan tefrika türünün başarısı karşısında olumsuz tepkiler de yerini almıştır. Bazı eleştirmenler tefrika yayınlarını “sanayi edebiyatı” olarak nitelendirmiş ve kitle kültürünün “değeri düşük bir özelliği” olarak görmüşlerdir. Hatta “hayal gücünün mantığı bozduğu” tehlikesinden bile bahsetmişlerdir. Tefrika romanların sadece maddi çıkar taşıyan bir tür olduğu savunulmuş ve okuyucuyu “ahlak çöküntüsü”ne uğratacağı hatta yazarların da yeteneklerini körelteceği ileri sürülmüştür. 17. yüzyılın önemli gazetecilerinden Alfred Nettement ise tefrika romanların taşıdığı ticari kaygının bütün edebiyata yayıldığını belirtmiş ve bu romanları sadece “içeriksel” değil, “biçimsel” olarak da eleştirilmiştir. Okurun ilgisini ayakta tutmak zorunda olan tefrika yazarları, bu eleştirilere sessiz kalmamış ve yayımladıkları bir bildirge ile bu edebiyat türünün işçi sınıfına kolaylıkla okuma yazma öğreteceğini savunmuşlardır. Tüm bu eleştiriler bir kenara bırakılacak olursa tefrika romanın, roman türünün olgunlaşması/yaygınlaşması ve okuma-yazma oranı artışı üzerindeki katkısı yadsınamayacak derecede fazladır.

Güncel Türkçe sözlükte “gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazılardan oluşan dizi” olarak tanımlanan “tefrika” sözcüğüyle Türk edebiyatının tanışma tarihi 22 Ekim 1860’tır. Bu tarih ilk özel gazete olarak adlandırılan Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya başlandığı tarihtir. Türk edebiyatına pek çok ürün kazandıran Şinasi, sözcüğün tanımını “mahsusen tefrik olunan aşağı taraf” (özellikle ayrılan aşağı taraf) olarak verir ve Batılı anlamda ilk tiyatro oyunu olarak kabul edilen Şair Evlenmesi‘ni Tercüman-ı Ahval’de tefrika olarak yayımlar. Yine aynı gazetede “Tefrika ve Gazete Hakkında” başlığıyla ve soru-cevap yöntemiyle oluşturulmuş bilgilendirici bir yazı yayımlar. Bu yazıda tefrikanın kaynağını, Fransızca gazetelerdeki “feuilleton” olarak verir.

Tefrika roman kavramının Fransızcada karşılığı ise “roman-feuilleton”dur. Bu kavram ilk olarak 19. yüzyılda okuyucunun karşısına çıkar ve gazetenin kitleselleşmesiyle yakından ilintilidir. 1836’da Emile de Girardin ilk düşük fiyatlı gazeteyi çıkarmak amacıyla La Presse’i kurmuştur. Bu dönemde gazeteler günlük değil, üç aylık abonelikler aracılığıyla satılmaktadır. Girardin, abonelik ücretini yarıya düşürmek ve gazeteye verilen ilan sayısını arttırabilmek için tefrika yayınına yönelmiş ve bu konuda başarılı olmuştur. Girardin’in attığı bu adımla tefrika roman, gazete satışlarını artırırken bir yandan da gazete okuyan kitleyi “roman okuru” haline getirmiştir.

Romanın Doğuşuna Genel Bir Bakış

Bir olay etrafında kurulan en eski anonim ürünleri masallar ve destanlardır. Medeniyet ilerledikçe edebiyat da hayalden gerçeğe doğru yol almıştır. 10. yüzyıldan sonra bütün dünyada, önce destanımsı hikâyeler (manzum veya mensur halk hikâyeleri) sonra şövalye (kahramanlık) romanları, romantik romanlar ve gerçekçi romanlar yazılmıştır.

Bugün bildiğimiz anlamda roman, aslında oldukça genç bir türdür. Doğumunun üzerinden 150 yıl anca geçmiştir. Fakat ondan çok önce, Türk edebiyatında roman ihtiyacını karşılayan, daha da doğrusu arzu edilen bir olayı anlatma ihtiyacını karşılayan, roman benzeri eserler, özellikle de divan edebiyatının yaygın nazım biçimlerinden biri olan mesneviler, var olmuştur.

Eski Yunan ve Latin edebiyatlarında bugünkü anlamda roman yoktur. Orta Çağ Avrupa’sında ise romanın yerini kahramanlık, din yahut aşk etrafında toplanan (çoğu şiir şeklinde) destanımsı hikâyeler tutmaktadır. Bugünkü roman ve hikâyeyi andıran ilk eser Rönesans’tan sonra yazılmıştır. Bu Giovanni Boccacio’nun yüz küçük hikâyeden oluşan Decameron’udur. Decameron’dan sonra, romanın gelişme evresi ise şu şekilde olmuştur:

François Rabelias, baba ve oğul iki devin maceralarını anlatan Gargantua ve Pantagruel adlı, birbirinin devamı olan iki eser yazmıştır. Rabelias, eski halk hikâyelerinden çıkardığı bu devleri birer simge olarak kullanmıştır. Amacı, bu romanımsı fantezi ile kendisinin ve tanıdığı kişilerin kusurlarını, Fransız toplumunun aksayan yanlarını, eğitim hakkındaki görüşlerini, satirik bir dille anlatmaktır.

yüzyıl sonlarına doğru, İspanya’da Miguel de Cervantes, Don Quijote’yi kaleme almıştır. Dünya edebiyatının baş yapıtlarından sayılan bu eserde, çağındaki İspanyol yaşayışının, İspanyol ruh ve karakterinin tahlillerini yapmış aynı zamanda da insanlığa özgü, ihtiras, fazilet ve kusurları da anlatmıştır.

yüzyıl başlarında, Fransa’da Honore d’Urfe’nin yazdığı Astree adlı eser, bugünkü benzerlerine oldukça yakın bir roman sayılmakla beraber teması aşk olan konusu sürükleyici bir “çoban romanı”dır.

yüzyıl sonlarına doğruysa klasik akımın içinde yetişen tek romancı Madame de la Fayette’in, Princesse de Cleves adlı eseri, insan ruhunu tahlil eden romanın ilk örneği sayılmaktadır. Bu eserde ağırlık, konudan ve maceradan alınarak birtakım duygu ve ihtirasların incelenmesine verilmiştir.

yüzyılın başlarında İngiltere’de, bugün anlaşılan anlamda egzotik macera romanlarının ilki yazılmıştır. Bu, Deniel Defoe’nin, Robinson Crusoe adlı eseridir.

Nihayet 18. yüzyıl sonlarına doğru Fransa’da J. J. Rousseau, Julie yahut Nouvelle Helouise ve Almanya’da Goethe, Werther adlı romanlarıyla romantik roman anlayışının öncü eserlerini vermişlerdir.

Çağdaş roman anlayışı ise hemen hemen 20. yüzyıl içinde gelişen bir anlayıştır. Aynı yüzyılda gazeteciliğin de gelişmesi ve tefrika geleneğinin, bir şekilde, ortaya çıkması, romanın gerçek kimliğini bulmasına katkı sağlayacaktır.

sanatkaravani

YUKARI