Janset Berzeg
  Güncelleme: 07-07-2020 19:49:00   07-07-2020 19:32:00

ROBERTO OBREGON VE KAVRAMSAL SANAT

5. Uluslararası İstanbul Bienali Yaşam, Güzellik, Çeviriler/Aktarımlar ve Diğer Güçlükler Üstüne temasiyla 5 Ekim – 9 Kasım 1997 tarihlerinde Rosa Martínez küratörlüğünde gerçekleşmişti. Bienallere fetiş derecesinde meraklıyımdır. On dokuz yaşında okula gitmeyi hiç sevmeyen bir öğrenciydim ve kendime Bienal de sanatçı asistanlığı hediye etmiştim. Şans melekleri beni Kolombiya doğumlu fakat hayatının çoğunu Venezuellada geçirmiş kavramsal sanatçı Roberto Obregón ile eşleştirince, başladık Darphane-i Âmire de Obregón’un başyapıtlarından olan kauçuktan gül yapraklarını duvara dizelemeye.

O zamanlar henüz elli dört yaşında olmasına rağmen ben onu çok daha yaşlı hatırlıyorum çünkü on dokuz yaşındaki birine göre otuz yaşın üstündekiler zaten yaşlıdır.

Kariyerine figüratif bir ressam olarak başlamış olmasına karşın, yetmişli yılların başlarında kavramsal sanata yönelmiş olan Obregón, onlarca yıldır takip ettiği bir gül motifine odaklandı. Gözlemsel egzersizlere dayanarak, büyük inceliklerin grafik desenlerinde ve resimlerinde belgelediği, koruduğu ve çoğalttığı yapraklarının 'diseksiyonlarından' bahsetti.

Ruhani, sakin bir havası olmasına karşın kalabalıktan ve insanlardan pek hoşlanmazdı. Başlarda bana fazla ciddi gelmesinin ardında çok özgün ve meraklı biriydi. Istanbul’u hep çok görmek istemişti ve orada benim eşliğimde bulunmaktan hoşnuttu. Az konuşur, etrafı çok iyi gözlemler ve arada “Turk kadınları neden makyaj yapmıyor?” gibi zor sorular sorardı. “Bilmem, vakitleri yoktur şehir koşuşturmacasında” demiştim, O da Venezuellalı kadınların otobüste ayakta dururken ve hatta hulahup çevirirken bile makyaj yapabildiklerinden bahsetmişti.

Bienal de Obregón’a ayrılan paravanın komşuları, kendilerini çelik halatlarla tavana astıklarından habire tuvalete ya da yeme/içmeye inmek için yardım isteyen iki Avusturyalıydı. Bir de eski tip bir televizyon ekranından yarım dakikalık aralarla çığlık atan İspanyol kadın vardı. Ev alma komşu al derler Türkiyede demiştim Obregón’a.

Bir gün onu evime davet edip edemeyeceğimi sordu, tipik bir Türk ailesi nasıl yaşıyor deneyimlemek istiyordu ve Istanbulda benden başka arkadaşı yoktu. Zaten evde onlarca yabancı misafir öğrenci ve eş dost ağırlamaya alışkındık biz, buyur etti babam. Evde ailecek akşam yemeği yerken, babam Obregón’un sanatıyla ilgili sorular soruyor, O’da getirdiği katalogdan eserlerini gösteriyordu. İki saatin sonunda babam “valla hiçbirşey anlamadım ama orasını sen söyleme” demişti.

Sanat okuluna Küba da gitmiş Obregón. Her fırsatta ona Kübanın nasıl bir yer olduğunu anlattırırdım, 1999 da gidip kendim gördüğümde Obregón’un Kübası yerli yerinde duruyordu ve beni tanıdıklarının yanında misafir etti.

O zamanki erkek arkadaşımla gezerken, arkadaşlarımla buluştuğumda ve bir kere de üniversite’ye ayıp olmasın diye bir derse girmeye gittiğimde hep yanımdaydı. Sessizliği, zarifliği ve iç dünyasıyla insan gibi bir insandı. Çok sert bir duruşum olduğunu ve sokakta yürürken kimsenin bakmasına bile izin vermediğimi söylerdi. Yaptığı bütün gözlemler doğruydu. Demek sanatçı böyle biri diye düşündüm.

2003 yılında vefat eden Obregón’un (ışıklar içinde uyusun), sanat koleksiyonu’nun önemli bir kısmı Carolina ve Fernando Eseverri özel koleksiyonunda, diğer eserleri de çeşitli galerilerin elindedir.

Kendisini sevgi ve saygıyla anıyorum.

 

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
YUKARI